Blog Arşivleri

BLOG 1: Hungry Birds

Yemeyi, yedirmeyi, yeni tatları, farklı kültürlerin mutfaklarını, mutfak alışverişinde saatler geçirmeyi, yeni mekanlar keşfetmeyi çok seviyoruz. Acıkınca aç kuşa dönüyoruz, açlıktan doğan fikirlere güveniyoruz. Birlikteyken yeni şeyler denemeye daha cesaretli oluyoruz. Akdenizliyiz ve kalabalık sofralardan geliyoruz. Birimiz reçetelere sıkı sıkı bağlı olma diğerimiz ise elde olanla uydurma taraftarı olsa da onca ortak noktamız birlikte yaptığımız her şeyden çok keyif almamızı sağlıyor.

Değerli okuyucularım, duygu nesli yiğiter, zeliha hacımuratlar; İlk tanıtılan blog/site olduğunuz için ilk hediyemizi de siz kazanmış oldunuz. İlginiz için teşekkür ederiz; iletişim ve adres bilgilerinizi birazdan oluşturacağım sistem üzerinden alacağım.

LÜTFEN ADRES BİLGİLERİNİZİ BURAYA TIKLAYARAK GÖNDERİN.

Blog/Site Sahibi: duygu nesli yiğiter, zeliha hacımuratlar
Blog Tanıtım Yazısı Başlığı: Hungry Birds
Bloğunuzun Kategorisi: Yeme – İçme
Blog/Site Adresi: www.ackuslar.com
Bloğunuz/Siteniz İle İlgili Tanıtım Yazısı: Yemeyi, yedirmeyi, yeni tatları, farklı kültürlerin mutfaklarını, mutfak alışverişinde saatler geçirmeyi, yeni mekanlar keşfetmeyi çok seviyoruz. Acıkınca aç kuşa dönüyoruz, açlıktan doğan fikirlere güveniyoruz. Birlikteyken yeni şeyler denemeye daha cesaretli oluyoruz. Akdenizliyiz ve kalabalık sofralardan geliyoruz. Birimiz reçetelere sıkı sıkı bağlı olma diğerimiz ise elde olanla uydurma taraftarı olsa da onca ortak noktamız birlikte yaptığımız her şeyden çok keyif almamızı sağlıyor.

Başkalarını da bu keyfe dahil edebilirsek keyfimizin katmerleneceğini düşündük ve yazıldığı gibi okunmayan, adından kim ne isterse onu anlasın dediğimiz HungryBörts blogunu kurduk. Kurarken en çok cafe fernando’ya, evcini’ne, refikanın mutfağı’na, Daniel Evangelista’ya özendik.

Marifetin yemek yapmaktan çok tarifini doğru anlatmak olduğunu ve kulak memesi, göz kararı gibi ölçü birimlerinden daha evrensel tanımlamalara ihtiyacımız olduğunu bu süreçte fark ettik. Çoğu insanın “tariflerimiz, bardakla, kaşıkla” sloganlı reçetelere rağbet ettiğini biliyoruz ama biz deneyen herkesin aynı sonucu alabileceği, kimsenin pembe algısına göre değişmeyecek tarifler paylaşma çabasındayız.

HungryBirds’te, deneyip, belki bir kez daha deneyip, fotoğraflayıp, memnun kaldığımız reçeteleri detaylı bir şekilde anlatarak sizlerle paylaşmak; mutfağını ve ortamını beğendiğimiz mekanları fotoğraflayarak kendi çapımızda bir rehber oluşturmak ve fotoğraflı olması şartıyla sizden gelecek tariflere yer vermek için can atıyoruz.

Umuyoruz ki, yemek aşkıyla tutuşan herkesin mutfağında HungryBirds’ün de bir tuzu olur!

Duygu & Zeliha

BLOG 1: Hungry Birds

Blog şablonlarınızda dikkat etmeniz gereken detaylar

Blog sayfalarınızın tasarımları hakkında gerekli ve teferruatlı konulara zamanla değineceğim. Malum sayfamı yeni yayınladım ve bugünlerde de paylaşım yapmak için pek fırsatım olmuyor. Bu yazımda blog ya da blogger diyelim; blogger sayfalarınızın tasarımı konusuna ufaktan ufağa fazla acıtmadan değineceğim. Okumaya devam edin, önemlidir…Onun cevabını da ayrı bir paragraf olarak vereyim isterseniz. Adsense, bilmeyen yoktur sanırım ama ben yine de yazmak istiyorum: Google’ın bir servisidir ve tahmin ettiğiniz üzere en çok bilinen ve en çok güvenilen tek sistemdir. Burada reklam veren ve reklam yayınlayan mevcuttur. Kısaca tıklama başına para kazandıran, en çok kazandıran ten sistemdir. Bumerang‘a gelince, bu ülkemiz tabanlı, Hürriyet.com.tr‘nin bir servisidir ki gerçekten iyi işler yapmaya başladılar. Burdaa da te. Şimdi bu sayfaları ziyaret ettiniz, dikkatinizi çeken en göze çarpan nitelikleri ne oldu? Cevabını verebilecek misiniz? Durun, yardımcı olayım size, haberlerin kalitesi olabilir mi? Resimlerin orjinal olması? Peki, tasarımın olabildiğince profesyonel olması? Maalesef burada anlatmak istediklerim bu saydıklarımdan biraz farklı. Tamam tasarım önemlidir, haberlerin kalitesi de önemlidir. Ancak biz bir blog sayfası kullanıcısıyız değil mi? O yüzden bu derece profesyonel olmaya gerek yok. Dikkatinizi çekmesini beklediğim nokta şu idi: böyle büyük sayfalarının büyük bir kısmının arka planının beyaz olması. 
Evet; blog sayfalarınızda arka planın beyaz olmasına özen göstermelisiniz. Böylesine büyük, markalaşmış sayfaların bir bildiği var ki beyaz tutuyorlar arka planlarını öyle değil mi? Ben bu cevapla yetinmeyip, bu konu hakkında bir kaç küçük bilgi vereyim. Arka planı beyaz ve koyu olan sayfalarda yapılan araştırmalar neticesinde; arka planı beyaz olan web sayfalarında ziyaretçilerin daha fazla zaman geçirdikleri bilgisine ulaşılmış. Koyu ya da siyah olan web sayfalarının büyük bir kısmında bu sürenin oldukça kısa olduğu tespit edilmiş. Yani bir ziyaretçi olarak düşünmek gerekirse, ben şahsen girdiğim web sayfalarında koyu renkli arka plana rastladığımda resmen içim kapanıyor ve sanki o sayfa içerisinde boğuluyor gibiyim. Bu da beni sıkıyor ve anında sayfayı kapatıyorum bazen. Bunun yanı sıra siyah ya da koyu arka plana sahip web sayfalarında yazılan yazılar genellikle açık renkle yazılıyor, bu yazıları okurken gözler zorlanıyor ve çabuk yoruluyormuş. Mantıklı değil mi sizce de?
Bir başka önerim; web sayfalarınızı ya da bloglarınızı elinizden geldiğince sade ve anlaşılır tutmaya çalışın. “Sayfam kalabalık görünsün, zengin görünsün, her yerde bir içerik olsun” gibi aldatmacalara sakın düşmeyin çünkü bu size hiç bir yarar sağlamayacaktır. Biz büyük bir şirket değiliz, unutmayın. Zaten bu tip web sayfaları için her zaman çeşitli alternatifler (çekirdek güçlendiricileri, eklentiler vs.) mevcuttur. Ki bunlarda maliyet gerektiren işler. Biz kolay olanı yapmak zorundayız. Bu yüzden sade ve basit sayfalarımızın olması ziyaretçilerimizi hem yormayacak, sıkmayacak hem de yazdıklarımızın daha iyi anlaşılmasını ve bu yazdıklarımıza daha kolay erişmelerini sağlamış olacağız. 
Yukarıda bahsettiklerime ek olarak her şeyin belli bir düzene göre konumlandırılması gerekiyor. Bu da yine ziyaretçinin bilgilerimize, paylaşımlarımıza kolay erişmelerini sağlayacaktır. Eğer sayfamızda reklam yayınlayacaksak bu reklam kodlarını olabildiğince düzgün bir şekilde ayarlayıp öyle yayınlamalıyız. Sayfadan taşan reklamlar, ziyaretçiyi sıkacaktır yine. Reklam sayısının az olmasına da dikkat etmek de yarar var. Çok fazla reklamla donatılmış bir sayfa kalitesini düşürecektir.
Aslında bu yazımda ifade etmeye çalıştıklarımdaki genel amaç, ziyaretçilerimizi daha uzun süre sayfamızda tutmaktır. Bunu neden yapıyoruz, yapmalıyız peki? GOOGLE için değerli dostlarım, GOOGLE için. dedim ya, her şey GOOGLE için, ona çalışıyoruz, çalışmalıyız. O ne derse eksiksiz yapacağız sevgili dostlar. Aksi takdirde en baştan kaybetmiş sayılırız.Blog şablonlarınızda dikkat etmeniz gereken detaylar

Blog yazmaya nereden başlamalıyım?

Blog yazmak biraz sorumluluk isteyen bir iş, bu yüzden kendinizi bilmekten geçiyor ilk aşama. Sonrasında teknik bilgiler edinmeniz gerekiyor ki ben elimden geldiğince bu konuda sizlere yardımcı olmaya çalışıyorum. Blog yazmaya nereden başlamalıyız? Gibi bir soru geldi geçtiğimiz günlerde arkadaşlarımdan, bende bunu yazıya dökmek istedim. İşte ayrıntıları…
Dediğim gibi, blog yazmak sorumluluk gerektiriyor, öyle hemen korkmayın canım çok çok büyük sorumluluklar değil elbette. Biraz ilgi ister blog sayfalarımız, benim sevgilim gibidir onlar mesela; ilgiyi biraz aksattım mı uzaklaşırlar benden ve ben onlara istediklerini vermediğim için onlar da bana istediklerimi vermezler, bu kadar hayırsızdır bloglar. Blog yazmaya bu tip düşüncelerden sonra teknik olarak bakmak gerekiyor, pat diye girilmiyor maalesef bu işe. Ha, bir beklentiniz yok ise bir şey diyemem. Sadece yazayım, kimse görmese de olur diyorsanız kapatın bu sayfayı, boşuna vaktinizi öldürmeyin. Ama yok, benim yazdıklarım değerlidir ve yazdıklarımı, bilgilerimi, tecrübelerimi, yaşantılarımı, sevdiklerimi, izlediklerimi, sevmediklerimi, kızdıklarımı, küfrettiklerimi, eleştirel baktıklarımı vs. her şeyi dökerim sayfama, binlerce kişi de okusun yorumlar düşsün isterim diyorsanız bundan sonrasını daha dikkatli okuyun derim.
Blog yazmaya başlamadan önce düşünmeniz gerekenleri belki biraz dağınık belki de saçma bir yöntemle anlattım,  neticesinde anladınız siz ifade etmek istediklerimi. Bu aşamadan sonra biraz teknik kısma geliyoruz. Şu yanlışla balıklama dalmamalıyız; o kadar farklı bir konu seçmeliyim ki hiç bir blog sayfasında yer almasın, tek ben yazacağım bu konuda ya da bu konuda yazan bir kaç kişiden biri olmalıyım. Bu gibi düşünceler baştan yanlış arkadaşlar. Bakın burası önemlidir: yazacağımız konu o kadar popüler olmalıdır ki, hemen hemen herkesin ilgiyle takip ettiği ve gördüğü anda heyecanla okumaya başlayacağı bir kategoride olmalıdır. Bu konu hakkında yazacaklarınız farklı olabilir, hiç bir yerde yazılmamamış ve paylaşılmamış olabilir ancak dediğim gibi ana konumuz popüler ve çok bilinen bir ifade olmalı. 
Peki bunu nereden bileceğiz? Hangi konunun popüler olduğunu, çok araştırıldığını nereden anlayacağız? Bunun için aslında ayrı bir makale yazmak istiyorum, şimdilik kısaca bir bilgi vereyim size, sonrasında detaylı olarak bir yazıyla açıklarım. Evet, tabi ki her şey bilen GOOGLE amcamıza soracağız. Zaten ben diğer tüm yazılarımda da belirttiğim gibi GOOGLE‘a çalışacaktık, ondan medet umacaktık öyle değil mi? E emrinde çalıştığımız birinden medet umacağız madem, soralım ona sana en çok ne soruluyor, sende en çok ne araştırılıyor diye? Durun! hemen arama çubuğuna yazmayın bunları, GOOGLE bunun için ayrı sistemler geliştirmiş arkadaşlar. Bu sisteme erişmenizi sağlayacak bağlantıyı şu an vermek istemiyorum, dediğim gibi ayrıca ele alınması gereken bir konu. 
Kısaca özetlemek gerekirse; farklı konular değil de sıradan konular üzerinden farklı makaleler paylaşmak en mantıklı olan yöntem olacaktır. Seçeceğimiz konunun GOOGLE amcamıza ayda en az (benim tavsiyemle) 250 bin kez sorulması gerekiyor ki yapacağımız sayfa o konuda en başarılı sayfalardan biri olduğunda günde ortalama 2-3 bin kişiye ulaşsın (ki bu konuda arama sonuçlarında ilk sırayı alırsanız ulaşacağınız tekil ziyaretçi sayısı günlük ortalama 8 bin civarı olacaktır ki bu da aylık 250 bin gibi bir değere tekabul eder). Bir çok kişinin düştüğü hata burasıdır arkadaşlar, işe büyük bir hevesle koyulurlar, ancak seçtikleri konu ayda 5 – 10 bin kez bile aranmıyordur, çünkü çok çok farklı bir konu seçmişlerdir. Bu yüzden de okunma oranı düşüyor, blogger’ın canı sıkılıyor ve sayfayı ya devam ettirmekten vazgeçiyor ya da öylece kaderine mahkum ediyor. 
Biraz uzun oldu sanırım ama gerçekten çok önemli bir noktaya değindik bu yazıda. Faydalı olması dileğiyle, iyi bloglamalar…Blog yazmaya nereden başlamalıyım?

Blog nedir? Blog yazarı kimdir?

Blog tanımını çok teknik bilgilere girmeden vermek istiyorum. Gerek yok çünkü blog dünyası zaten teknik detaylardan uzak bir dünya. Bu sebeple blogun tanımını yapmam gerekirse: blog; en kısa ve sade anlamıyla “kişisel web sayfasıdır” arkadaş. Bunu birazcık daha açayım; blog dediğimiz zaman aklımıza günce, günlük gibi ifadeler gelmeli, bunlara ek olarak bir kişinin kendi kişisel dünyasının ve yaşantılarının belki de tecrübelerinin aktarıldığı basit sistemler aracılığıyla kurulan dediğim gibi kişisel web sayfalarıdır.
Bir başka tanımıyla blog; çok abartılı bir şekilde teknik bilgi gerektirmeden istediğimiz konularda istediğimiz şeyleri, kendi tecrübelerimize, düşüncelerimize, yaşantılarımıza dayanarak anlatma mekanıdır aslında. Bugün ülkemizde “blog” kavramı yeni yeni anlam kazanmaya ve değerlenmeye başladıysa da dünya genelinde aslında ta 2000’li yılların başlarına denk gelmekte ortaya çıkışı. Bizde hem geç keşfedilmiş (2005 yılı ortaları sanırım) hem de bu keşfedilişin ardından yine geç değer kazanmış. Örneğin; 2005-2006 yılları arasında GOOGLE’da ayda sadece 60 bin civarında aranan “blog” kelimesi günümüzde 1.5 milyon civarına ulaşmıştır. Dünya genelinde ise 151 milyon gibi dudak uçuklatacak bir sayıya ulaşmıştır. Bunun ayrıntıları bir başka yazımda anlatılacak, fazla da detaya girmek istemiyorum bu yüzden. 
Peki “blog yazarı” kimdir? Blog yazarı benim gözümde (gerçek anlamda kişisel ve özgün bir blog sahibi) amatör düzeyde yazan bir köşe yazarı gibidir. Öyle güzel, edebi yazanlar var ki, onları okudukça bir sonraki makalelerini sabırsızlıkla bekliyorum. Blog yazarı tanım olarak; yine blog tanımından gitmek gerekirse en kolay ifadesiyle, kendi yaşantılarını, düşüncelerini, görüşlerini, tecrübelerini, kızdığı değerleri, savunduğu değerleri, sevdiklerini, sevmediklerini vs. yazıya döken ve bunu yaparken de çeşitli blog sistemlerini (ya da web sayfalarını) kullanan kişidir. 
Bir blog yazarı neler yazabilir gibi bir soruyu da yanıtlamak istiyorum. Blog dünyası ya da blog sayfası, onun yazarının dünyasıdır. Yazar o sayfanın bu dünyadaki kaptanıdır, onu yönlendiren, şekil veren kişidir. Bu yüzden her şey blog yazarının elinde oluyor, o ne isterse onu yazıyor; kimseyi takmıyor ve dilediği gibi ne isterse onu paylaşıyor. Bu konu hakkında çok çok daha uzun şeyler yazılabilir ancak bir yerden sonra tekrara düşüp duruyoruz. Bu yüzden yazıyı kısa tutmakta yarar görüyorum değerli okuyucularım. Görüşmek dileğiyle…Blog nedir? Blog yazarı kimdir?

Blog yazmaya nasıl ve nereden başlanmalı?

Blog yazmak ve sonrasından sıkça bahsetmeye çalışacağım. Bu konuda bir yazımla daha tanışıyorsunuz. Blog yazmaya nasıl başlanmalı, nereden başlanmalı? Bu tip soruların yanıtlarını aramaya çalışım hep birlikte.
Öncelikle yazacağımız konuyu belirlemeliyiz, bu blog sayfalarımız için olmazsa olmaz ön şartlardan biridir. Darmadağın bir yazar olmamalıyız anlayacağınız, her şey yeri ve zamanı geldikçe ana konumuz etrafında gelişmeli. Peki yazacağımız konu ya da konuları nasıl belirlemeliyiz? Burası da diğer bir önemli husus bence; eğer sürekli yazmak ve sayfanızı bu sayede güncel tutmak istiyorsanız bildiğiniz ve üzerinde durduğunuzda gerçekten kayda değer nitelikte olan konulara yer verin sayfanızda. Açıkçası uzman olduğunuz bir alanda ya da ben bu konuda sık sık bir şeyler yazabilirim diyebileceğiniz şeyler hakkında yazmaya başlamalısınız ve bunu sürdürmelisiniz. Eğer siz blog yazarı olarak o sayfada yazıyorsanız ziyaretçileriniz/takipçileriniz size güven duymalı ve siz de bunu onlara hissettirmelisiniz. Gelen kişiler “a, bak bu adam bu kadar şey yazmış, ince ince anlatmış demek ki belli bir seviyeye sahip” diyebilmeliler bence.
Konuyu belirledikten sonra alt konuları belirlemelisiniz. Bunun da ayrıntıları var, zamanla onları da aktaracağım. Mesela; ilgi çekici ya da sıkça sorgulanan konuları yazmak mantıklı iken kimsenin aramadığı ya da o zamanlar gündemde olmayan bir konu hakkında makale yazarsanız bu size pek bir şey kazandırmaz, hem okuyucu kitlesi oluşturmak bakımından hem de para kazanmak bakımından. Alt konular diyorduk, evet alt konularda en az ana konumuzun kendisi kadar önemli. Ana konunun sınırlarından pek dışarıya çıkmayan içerikler girmeliyiz. Bunu belirli aralıklarla yapmakta yarar var, örneğin günde üç makale giriyorsak bu böyle gitmeli ya da üç günde bir makale giriyorsak yine bu şekilde devam etmeli. Düzensiz olarak yayın yapan blog sayfalarımız ziyaretçilerde belirli düzeyde hayal kırıklığı yaratacaktır. Her sayfaya geldiğinde yeni şeyler görmek ister insanlar, bu yüzden sürekli güncellenen ama düzenli aralıklarla sürekli güncellenen sayfalar günümüzde bir çok uzman tarafından önerilmekte. Buraya dikkat etmekte fayda görüyorum.
İlk makalem nasıl olmalı?Böyle bir soru yöneltildi geçenlerde bana, blog sayfamı yayınladıktan sonra gireceğim ilk yazıda nelerden bahsetmeliyim, neleri yazmalıyım gibi. Bu bütünüyle sizin istek ve beklentilerinize özel bir soru aslında. Ziyaretçilerinize bu sayfayı yayınlamaktaki amaçlarınızdan bahsedebilirsiniz, şu şu şu konulara değineceğim günlük olarak ya da haftalık olarak şu şu şu konularda ortalama şu kadar yayın yapacağım diyebilirsiniz. Buna ek olarak sevgi dolu cümlelerle ziyaretçilerinizi kucaklayabilir, onlara sıcak bir selam gönderebilirsiniz. Blog sayfalarında bu tip girdiler ziyaretçiyi sayfaya bağlayan nitelikte değer taşırlar. Makalenizi “ilk yazımın sonuna geldik sevgili okuyucularım, bundan sonra hep beraber olmaya çalışacağım sizlerle, yeni yazılarımı bekleyin ve takipte kalın” gibi cümleler eşliğinde sonlandırabilirsiniz.
Kısacası yazmaya başlamak için bir nedeniniz olmalı, ben bu sayfayı yayınladım ama niye, gibi soruları yöneltmelisiniz kendinize. Cevaplarını verebiliyorsanız tamamdır. 
Ben bu sayfamda blog yazarlığı konusunda bir çok alanda paylaşımlar yapmaya karar verdim. Kendime en çok güvendiğim ana konum ya da konularım; BLOGGER ve BLOG YAZARLIĞI aynı zamanda BLOG YAZARAK PARA KAZANMAK. Güncel olarak sürekli ve belirli aralıklarla paylaşım vermeye çalışıyorum aksatmadan. Bir blog yazarının ihtiyacı olan blogger yönetim, tasarım ve geliştirme durumlarından oldukça haz alıyorum. Böyle olunca da bu alanda sahip olduğum tüm bilgimi aktarmak istiyorum ve aktarıyorum da. Bunun yanı sıra okuyucularıma blog yazma konusunda sürekli olarak güven vermeye çalışıyorum, destekliyorum. İhtiyaçları olan hemen hemen her türlü konuda yardımcı olmaya çalışıyorum. 
Böyle işte, blog yazmaya yukarıdaki küçük ama önemli tavsiyelerle başlamanız sizin açınızdan iyi olacaktır. Ayrıca şuna da değinmek istiyorum (galiba bu kategoride sıkça değineceğim bir husus bu) bir blog yazarı mutlaka ama mutlaka sabırlı olmalı, sabır olmazsa bırakın gitsin bu işi yazmayın, hiç gereği yok. Çok ciddiyim; sabır konusunda ayrıntılı bir makalem de olacak, hep erteliyorum böyle ara konuları ama dediğim gibi belirli bir sıraya göre yazmaya çalışıyorum. Görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın…Blog yazmaya nasıl ve nereden başlanmalı?

Blog yazmak için hangi özelliklere sahip olmak gerekir?

Artık bir trend halini almaya başladı blog yazma işi, sıradan insanların bile neredeyse bir blog sayfası var ve günden güne de artıyor. Facebook gibi bir şey olmadan bunun önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyorum ben çünkü nerde ipsiz sapsız, abazan, daha kaba ifadeyle kazma varsa toplanmışlar o illet sosyal ağda. Böyle insanların blog dünyasına ayak basmalarına izin vermemek gerekiyor, nitekim zaten işleri de olmaz buralarda. Bu tipleri bilirsiniz, ne okurlar, ne dinlerler ne de izlerler. Hiç bir kültürlenme faaliyetleri yoktur zaten. Bu yüzden de blog yazmak adına pek bir şey yapabileceklerini sanmıyorum.
Peki kimler blog yazabilir ya da blog yazmak için ne gibi özelliklere sahip olmak gerekiyor? Bunu tartışalım biraz. Yukarıda söylediğim gibi kazma olmayın yeter (: ! Yok canım, kızmayın hemen takılıyorum ben, arada lazım böyle şeyler. Neyse, konumuza geri dönelim. Bu soruyu yanıtlayabilmem için önce blog yazmak nedir, blog yazarı kimdir gibi soruların yanıtlarını vermem gerekiyor. Kısaca özetleyeyim isterseniz…
Blog yazmak ve blog yazarı olmakBlog yazmak demek aslında bir nebze de olsa günce tutmak gibi bir olgu hemen hemen. Ama ben blog olayına günlük demeyi sevmiyorum hatta nefret ediyor ve böyle diyenlere de kızıyorum. Kardeşim; günlük dediğin küçük bir defterin yaprakları arasında sıkışıp kalan ve senden başkasının okumadığı (izin vermediğin sürece) sözcükler birikintisidir. Ancak blog böyle mi? Tabi ki hayır, blog çok daha farklı bence. Blog yazmak demek bilgi birikimini insanlarla paylaşmak, gezip gördüğün yerleri ve beğendiğin, hoşuna giden hemen her şeyi onlara büyük bir coşkuyla anlatmak demek. Mesela bir eğitimcisinizdir, okulda öğrencilerinizle yaptığınız bir etkinlikte elde ettiğiniz tecrübelerinizi paylaşabilirsiniz ya da bir kimyacısınızdır bu alanda uzman olduğunuz konular üzerine ağırlık vererek yine sahip olduğunuz bilgi birikimini insanlarla paylaşmak istersiniz. İşte blog yazmak böyle bir şey…
Tamam tamam, sıkılmayın hemen; farkındayım biraz fazla uzattım ama yazmam gerekiyor bunları da ne yapayım. Şimdi blog yazmak için hangi özelliklere sahip olmamız gerekiyor, kısa kısa değinelim…
1. Eleştirel düşünme gücüne sahip olmak,2. Fazlasıyla değil de gerektiği kadar hatta gerektiğinden birazcık az okumak, araştırmak, düşünmek,3. Sabırlı olmak ve düş gücüne önem vermek,4. Biraz edebiyattan, cümle kurmaktan filan anlıyor olmak,5. Eğer blog sayfanız gezip görme tarzı bir şey olacaksa çok çok çok gezmek ve mutlaka her gittiğiniz yerde ince eleyip sık dokunmuş notlar oluşturmak,6. Ziyaretçileriniz için yazmak,7. Yazarak içini dökmek istemek,8. Parayı seviyor olmak (bu madde blog yazarak para kazanmak isteyenler içindi),9. Blog sayfanıza yeteri kadar zaman ayırabilecek düzeyde boş vakte sahip olmak gibi gibi….
Yukarıdaki maddeleri fazlasıyla artırabiliriz. Gördüğünüz gibi maddelerin basitliğinden çok dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu: blog yazmak için öyle alim filan olmaya hiç gerek yok. Hele araştırmacı-yazar, prof, doktor, hatta rektör bile olmaya gerek yok. Sıradan bir vatandaşım işte, ne güzel yazdım allah allah (: daha ne olsun… Neyse şaka bir yana; öncelikle istek olmalı içinizde arkadaşlar, çocuğunuzmuş gibi bakacaksınız blog sayfanıza aksi halde o size bir küser vallahi varya, bir daha zor toparlarsınız onu ve hayatınızı… Blog yazmak için hangi özelliklere sahip olmak gerekir?